Hıncal Uluç bugünkü "Ya İstanbul Çocuklarının Sahibi" başlıklı yazısında servis teröründen bahsetmiş. “ İstanbul servis cinayetinden vazgeçtik.. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha yol kenarlarında bedava yatıyor, İstanbul ana caddelerini, ara sokaklarını babalarının malı gibi işgal ediyorlar ve günde dört saat çalışıp, trafiği katlederek, eşek yükü ile para kazanıyorlar..Günde dört saatle servet getiren başka iş kolu var mı, dünyada?. Yok. Çünkü böyle bir servis rezaleti dünyada yok..” demiş ve devam etmiş. Merak eden devamını linkten bağlanıp okuyabilir.
Yazının her kelimesine katılıyorum.
Bu şehirde işyerlerimiz, çocuklarımızın okulları evimizin yakınlarında olamadığı ve insani bir toplu taşıma hizmeti bulunmadığı için, büyük bir çoğunluk servis araçlarına mahkum. Servis araçları sanki yolların sahibi onlarmış gibi, sanki trafik kurallarından muaflarmış gibi davranıyor ve büyük tehlike saçıyorlar. Elbette buna bir dur denmesi gerekiyor.
Sadece bir konuda düzeltme yapmak istiyorum. Servis işinde parayı kazanan şoför değil, bağlı olduğu şirkettir. Yok mudur kendinin patronu olup sıkı para kazanan servis şoförleri? Vardır, yani var. Biliyorum. Ama sayıları devede kulak onu da biliyorum. Servis işi asıl şirketlerin elinde; kurmak için özel bir izin, gerek ya da yeter şart gerektirmeyen, her isteyenin , iki minibüsü bir araya getirenin kurabileceği şirketlerin elinde.
Servis şirketi muhtelif işyerleri ve okullarla anlaşma yapar. Fiyat pazarlığı kıran kıranadır. Ucuna ucuna marjlarla işi alırlar ve kendi komisyonlarını kesip, işi daha da düşük bir fiyata minibüsü olan şoföre verirler. Şoför kazandığı parayla taşıt kredisinin taksitini zor öder. Geçinebilmesi için, ikinci hatta üçüncü işi alması şarttır. Gel gör ki işyerlerinin mesai saatlerinin başlangıç ve bitişleri okullarınkiyle ucu ucuna denk gelir. Bir sonraki servise yetişme çabasının üstüne trafik de eklenince servis şoförünün içinden trafik canavarı çıkıverir. Çünkü aksi takdirde geçim canavarı onu alt edecektir.
Diyeceğim o ki; fatura hep şoföre kesilir. Servis aracı trafiğe takılır, personel gecikir hoop firmadan şirkete, şirketten de şoföre uyarı gider. Trafik mağduru olan şoför bir sonraki servise de yetişemez, gecikir, personel beklemez atlar taksiye işe gider; taksinin faturası şirkete gönderilir, şirketten de şoföre yönlendirilir. Garibim şoför bu sefer trafiğe takılmamak için, emniyet şerdine dalar hoop şirkete şikayet gider, şirket vaziyeti kurtarmak için şoförü kovar. Sonra servis şoförü gazetelerde köşe yazılarında, radyo programlarında yerden yere vurulur.
Kimse bu işteki diğer sorumluları bilmez, görmez. Oysa servis teröründe en büyük sorumlular (bence) servis şirketleri ve hizmeti alan firmalardır. Niyesi belli. Firmalar ciddi bir gider kalemi olarak gördükleri personel servisi işini en ucuz fiyatı teklif edene vermek isterler. Servis şirketlerini birbirlerine kırdırırlar. Servis şirketleri de iş alabilmek için tuzağa düşer, bu işin altından kalkabilir miyim diye bakmadan, kıran kırana rekabete dalarlar. Okul işinde durum biraz daha farklıdır. Servis ücretini ödeyen veli olduğu için. Pazarlık servis ücreti üzerinden değil, okul yönetimine ödenecek avanta üzerinden yapılır.
Kimse bu işteki diğer sorumluları bilmez, görmez. Oysa servis teröründe en büyük sorumlular (bence) servis şirketleri ve hizmeti alan firmalardır. Niyesi belli. Firmalar ciddi bir gider kalemi olarak gördükleri personel servisi işini en ucuz fiyatı teklif edene vermek isterler. Servis şirketlerini birbirlerine kırdırırlar. Servis şirketleri de iş alabilmek için tuzağa düşer, bu işin altından kalkabilir miyim diye bakmadan, kıran kırana rekabete dalarlar. Okul işinde durum biraz daha farklıdır. Servis ücretini ödeyen veli olduğu için. Pazarlık servis ücreti üzerinden değil, okul yönetimine ödenecek avanta üzerinden yapılır.
Her ne olursa olsun, en sonunda faturayı ödeyen servis şoförüdür. Çünkü bu şirketlerin büyük bir çoğunluğunun kendi filosu yoktur. Altur, Gürsel gibi büyük firmalarda da durum farklı değildir. Kendi filolarının yanı sıra mutlaka taşeron şoför de kullanırlar. Yani servis aracı onu kullanan şoföründür. Faturayı servis şirketi keser, firmadan parasını alır ve kendi payını kestikten sonra canı ne zaman isterse o zaman kalanı şoföre öder. Şoförün fiyat pazarlığında bir rolü yoktur. Verilen işi ve fiyatı kabul etmek zorundadır. Çünkü aracını büyük bir ihtimalle banka kredisiyle almıştır. Onu ödemek zorundadır, evine ekmek götürmek zorundadır.
Bu arada, bu kadar savunduğuma bakıp beni servis şoförü sanmayın, değilim; bankacıyım. Bugüne değin yüzlerce servis şoförüne kredi verdim. Yaşadıklarına, faturanın hep onlara kesilmesine ve çaresizliklerine yakından şahit oldum.
En son Murat Kazanasmaz bir sivil toplum hareketi başlattı. Emniyet şeridini ihlal eden, logolu araçların fotoğrafını çekip Kazanasmaz’ın twitter adresine ( https://twitter.com/#!/muratkazanasmaz) yolluyorsun, teşhir ediliyor. Çok güzel bir uygulama. Bazı servis şirketleri hemen açıklama yaptı. “Biz böyle davranan şoförlerin işine son veriyoruz” diye. Hemen alkışlandılar “Bravo” diye. Ama kimse perdenin arkasına bakma gereği duymadı, duymuyor. Ben perdeyi açıp, göstereyim dedim.
Şoförleri aklamaya çalışır gibi göründüğümün farkındayım. Yanlış anlaşılmasın onları aklamaya çalışmıyorum. Sadece bir gerçeğe işaret ediyorum ve tek kabahatliler şoförler değil, yapana değil yaptırana da bakın diyorum.
HAMİŞ: Servis işinde, taşınan, canları tehikeye atılan yolculardan hiç bahsetmedim yazımda dikkat ederseniz. Çünkü onları kimse iplemiyor. Servis aracında taşınan ha yolcu, ha eşya farketmiyor. Çünkü işiveren firma yapacağı tasarrufu, servis şirketi kazanacağı parayı, servis şoförü de evine götüreceği ekmeği düşünüyor. Bu arada taşıma işine konu olan insanmış, can taşırmış, hiçbiri farkında değil, olmak da istemiyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder