“ÇOCUK DA YAPARIM KARİYER DE”
DİYEN KADININ ÇOCUĞU MU MUTLUDUR, KOCASI MI?
Ömür Gedik Hürriyet'teki köşesinde bugün "Çocuklarını dadıyla büyüten kadınlara karşıyım" diyen Cem Davran'a cevap vermiş. Özetle, kariyer yapan kadının çocuğunun daha mutlu olduğunu savunmuş. Kendisini ve kızını göz önünde bulundurarak verdiği bu yanıt, kendisi açısından doğru. Ama Bu ülede çalışan bütün kadınlar için geçerli mi acaba bu yanıt?
Kadınlar isterse kariyer de
yapar, çocuk da. Kariyer yapan kadınlar eminim ki, iş dışında kalan zamanlarını
çocuklarıyla kaliteli vakit geçirmeye ayırıyor, böylece hem çocukları hem de
kendileri mutlu oluyordur. Yine eminim ki, bu kadınların ev işleri konusunda
kendilerine full destek olacak ya çok becerikli kocaları, ya da bu işleri
yapacak yardımcıya verecek yeterli paraları vardır. Ya da İstanbul trafiğinde
her gün 4 saat vakit kaybetmiyorlardır.
Bir de şu açıdan bakalım olaya. Kadın
kariyer sahibi filan değil. İstanbul’da yaşayan ve çalışan milyonlarca sıradan
kadından biri. Aylık ortalama 1500-2000 TL maaş alıyor. İşe toplu taşımayla
gidiyor. Eviyle işyeri aynı yakadaysa günde 2 saatini, farklı yakadaysa 4
saatini yolda geçiriyor. 9’daki işine yetişmek için 7’de evden çıkıyor. Mesaiye
kalmasa bile 6’da işten çıkıp 8’de eve geliyor. Ki Türkiye’de işverenler para
ödemeden mesai yaptırmaya bayılır. Bu sıradan, çalışan kadın geliri sebebiyle
ev işlerine yardımcı tutamaz. Her işini kendisi yapar. Çocuğunu ayda 1000 TL
verip kreşe filan da yollayamaz. Ya annesine baktıracaktır, ya kayınvalidesine.
Bu demektir ki, el kadar sabi her sabah 6’da mesai yapar gibi annesiyle
birlikte yataktan kalkacak üstünü giyinip, anneanne ya da babaanne birinin evine gidecek.
Akşam annesi gelip alana kadar orada büyükannesiyle birlikte TV seyredecektir. Çocuk okula gidiyorsa; boynunda anahtar
taşımayı, okul dönüşünde tek başına eve gelip kapıyı kilitleyip oturmayı, kendi
yemeğini hazırlamayı, yağmurlu havalarda gök gürültüsünden korkmamayı öğrenecektir.
Akşam karı koca aynı anda bile
eve gelseler, koca TV karşısına geçer, kadın mutfağa gider, yemek hazırlar.
Sonrasında kadın masa toplar, bulaşık makinesi doldurur boşaltır. Çamaşır
yıkar, ya da toplar, ya da ütü yapar, sabahtan kalan dağınıklığı toplar. Ertesi
günün yemeğini pişirir. Gece 12 de yatana kadar kadın 1 dakika oturacak zamanı
zor bulur. Ama pratiktir. Takip ettiği diziyi ütü yaparken izler mesela. Çocuğunun
anlatacağı paylaşacağı bir şey varsa, bulaşık makinesini boşaltırken dinler,
akıl verir. Fasulye ayıklarken çocuğun ödevine yardım eder.
Bu döngü hafta sonu da aynen
devam eder. Zira hafta içi yetişmeyen işler, evin alışverişi, temizlik vs.
hafta sonuna kalır. Çocuk zaten devlet okuluna gidiyordur. Ve tek kurtuluşunun
iyi bir Anadolu lisesi ya da iyi bir üniversite kazanmak olduğuna iman
etmiştir. O yüzden spor, resim , müzik için harcayacağı zamanı dersanede test
çözerek geçirir. Anne babasını her zamanki gibi akşamdan akşama görür.
Bu evde ne kadın mutludur, ne de
çocuk. Bir tek mutlu kişi vardır; o da yegane sorumluluğu para kazanıp evini
geçindirmek olan ama, bu tek sorumluluğu da karısıyla paylaştığı için
hafiflemiş, keyfine bakan koca.